"Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.
Ben Alper
Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin
büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek
geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir
yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline
geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu.
Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum.
Hayatımdaki tek iyi şey
artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kâr. Uzun süre
annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya
çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe
yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis
minübüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi
yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik.
İnsanı kendinden utandırıyorlardı."
21 Aralık 2014 Pazar
15 Aralık 2014 Pazartesi
yirmibeş
Beynimin akıp gittiği, mikrop dolu bir pazartesiden merhaba.
Trafiği ayrı dert, sendromu ayrı dert olduğu yetmiyormuş
gibi bir de hasta olduğum bir pazartesi yaşıyorum. Yine. Az önce pazartesi yazacakken
yanlışlıkla bazartesi yazdım ve aklıma “Artiz ne arar la bazarda?” diyen amca
geldi. Hemen ardından da çocukla sucuğu karıştıran adam. Gözlerimden alevler
fışkırıyor. Ateşim var. Kendimi bir alev topu gibi hissediyorum. Yarın yine
erkenden uyanıp yollara düşmek sucks.
İnsanlar ne kadar kolay gelecek planları yapıyor. Ben
maksimum 3 saat sonrasını planlayabiliyorum. Üşendiğimden mi çekindiğimden mi
bilinmez. Ama geleceği planlamak yerine geçmişi planlayıp bazı şeyleri
değiştirebilmek için böbreklerimi verebilirdim. Şaka tabii ki. Beynimin
sinüslerime doğru ilerleyip bir kutu mendille haşır neşir olmasına verin. Yine
de geçmişte bir iki şeyi değiştirebilsek ne iyi olurdu.
14 Aralık 2014 Pazar
yirmidört
Herkes bir an önce Ankara’dan kaçma, başka şehirlere
yerleşme hayalleri kuruyor. Ben hariç. Burada hayatım koca bir fanustan
ibaretmiş de ben bu fanustan çıkarsam boğulacak, nefes alamayacakmışım gibi.
Hayır, bunun 20 senedir aynı evde oturmamla alakası yok. Bilkent’i, Tunus’u,
Bestekar’ı hatta sidik kokan Karanfil Sokağı bile özlemekten nefes darlığı
çekecek, migrenlerden migren beğenecekmişim gibi bir his var içimde.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)