6 Ekim 2014 Pazartesi

onüç

Bugün Six Feet Under'lı çiziktireceğim. Evet. Son zamanlarda en sevdiğim aktivite Six Feet Under izlemek. David Keith ile ya da başkasıyla atıştığında "Ay dur üzülme, kıymetini anlayacak o senin yoksa kendi kaybeder yanii .s .s" diye avutasım, Nate'in sırtına "Seni çakaal. ;)))" diye pat pat vurasım, Claire'le beraber ergenlik yapasım, Ruth'u da sürekli bir gıdıklayasım var. Hepsi öyle bir şeker, öyle bir şapşirik geliyor ki anlatamam. Dizi çoğu zaman çok durağan ilerlemesine rağmen bıktırmadan mutlu mesut özletiyor kendini. Bir Lisa'yı ve sürekli boğazlanırmış gibi konuşmasını sevemedim gitti. Bir deee 3. sezon 1. bölümden itibaren bir haller oldu ki sormayın gitsin. Hala algılamaya çalışıyorum. Ama birşey çıkacak bundan. Allaaağm! Spoiler konusunda çok hassas bir insan olduğum için fazla detaya girmeden ve isim vermeden yazmak istiyorum. Ama öyle de dedikodu yapılmıyor çocuklar. Hayat çok zor. Bu aralar mottom bu. Neyse, as a result, daha önce izlemediğim için çok pişmanım çocuklar. Özellikle psikolojik çözümlemeler filan çoğoş bence. Ayrıca bu kez kaşınıp spoiler yemeyeceğim. Akıllandım yani. Meh meh.

*Ne zaman mezarlığa gitsem, gördüğüm her mezar taşı üstüne bakıp kaç yaşında öldüklerini hesaplarım. Sfu izlerken de her bölüm başında ölenlerin doğum ve ölüm yıllarından hemen öldükleri yaşı hesaplıyorum. Her seferinde ortada hiç birşey yokken değişik değişik şekillerde ölen insanları gördükçe ben de her an ölebilirmişim gibi geliyor. Bir çeşit içsellestirme ya da empati duygusu yaşıyor olabilirim yani. Ama sonra geçiyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder